DOĞANIN YIKICI GÜCÜ: DEPREMLER

Ülkemizde son üç ay içinde önce Düzce’de sonra Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan’da üç büyük ve çok
sayıda küçük ölçekli depremler meydana geldi. 

 

Uzun yıllardır suskun olan Doğu Anadolu Fayı 200 km boyunca kırılarak büyük bir şiddet ve yıkımla uyandı.

 

6 Şubat 2023 Pazartesi sabah saat 04.17, Kahramanmaraş-Pazarcık 7.7; öğleden sonra saat 13.24
Kahramanmaraş-Elbistan 7.6 büyüklüğündeki depremlerle derinden sarsıldı.

 

Bu depremler başta Kahramanmaraş, Hatay ve Adıyaman olmak üzere Gaziantep, Şanlıurfa, Adana,
Malatya, Osmaniye, Kilis ve Diyarbakır illerinde yıkım, hasar ve binlerce insanımızın can kayıplarına neden
oldu. Bu deprem etkilediği alan ve can kaybı bakımından 1939 Erzincan ve 1999 Marmara (Gölcük ve
Düzce) depremlerinden çok daha büyük bir deprem olarak tarihe geçmiştir.

 

23 Kasım 2022 Çarşamba sabah saat 04.08’de Düzce’de meydana gelen 5.9 büyüklüğündeki deprem,
başta İstanbul olmak üzere Ankara, Bolu, Sakarya ve Zonguldak gibi çevre illerden de hissedildi. 1999
Düzce depreminden sonra bölgedeki yapıların yenilenmesi sonucu bu depremde hiç can kaybı olmadığı
gibi binalarda da yıkıcı hasarlar meydana gelmedi. Bu deprem bize sağlam zeminler üzerinde kurallara
uygun dayanıklı binaların yapılması sonucu can kaybının olmayacağını göstermiştir. Dünyanın en aktif
deprem kuşağı üzerinde bulunan Japonya’da 7 büyüklüğündeki depremlerin bile yüksek binalar dahil,
şehirlerde çok fazla yıkım yapmaması ve can kaybına neden olmaması tamamen zemin ve bina teknolojisi
ile ilgili bir durumdur.

 

Doğal Afetler ve Deprem Oluşumu

 

Üzerinde yaşadığımız dünya canlı olup, her gün değişmekte ve sarsılmaktadır. Depremler, yanardağlar,
heyelanlar, buzul hareketleri, akarsuların ve rüzgarların aşındırması, kasırgalar, seller ve taşkınlar bunun
en önemli kanıtlarıdır. Yeryüzü sürekli olarak hareket halindedir. Ancak bizler, yavaş olan hareketleri her
zaman hissedemeyiz, buna karşın çok ani ve hızlı olan deprem dalgalarını ise şiddetli bir şekilde hissederiz.
Doğada en ölümcül ve yıkıcı tahribatı yapan olay depremlerdir.

 

Yeryüzünde duyulan ve insanlar tarafından hissedilen yer sarsıntılarına “deprem” veya “zelzele” adı
verilir. Bu hareketler, basınç ve gerilmelerle oluşan tektonik hareketlere bağlı yer içinde ve yer kabuğunda
meydana gelen ani kırılmalar sonucu açığa çıkan deformasyon enerjisinin sismik dalgalar şeklinde
hissedilmesidir. Yer altındaki ilk kırılma noktası depremin odağını oluşturur. Buradan her yöne deprem
dalgaları yayılır. Odak noktasının yer yüzünde rastladığı yere de dış merkez denir. Depremin en şiddetli
etkisi burada ve çevresinde görülür.

 

Dünyamızı tıpkı bir portakal kabuğu gibi saran ve sert kayaçlardan oluşan ve ortalama 40 km. kalınlığa
ulaşan yerkabuğu bütün olmayıp, yap-boza benzer kıta parçalarından meydana gelmiştir. Kıta kenarları
göreceli olarak hareket eder. Bu sınırlar dünyadaki aktif volkanların ve büyük depremlerin oluştuğu
yerlerdir (Şekil-1). Büyük depremler sonucu yeryüzünde kilometrelerce uzunlukta faylar, kırıklar ve çatlak
sitemleri gelişir. Deniz tabanında meydana gelen depremler de tsunami adı verilen ve kıyı kesimleri yıkan
dev dalgaları oluşturur.

 

 

Depremler sonucu üç değişik tipte deprem dalgası yayılır. Bu dalgalar sismogramların olduğu kayıt
merkezlerine belirli aralıklarla ulaşırlar. Kayıt merkezlerine gelen ilk dalgalara P (birincil) dalgaları
denir. Bunlarda titreşim hareketi yayılma doğrultusundadır. Bu dalgalar çok fazla hasar yapmazlar.
Kayıt merkezine daha geç gelen dalgalara S (ikincil) dalgaları denir. Bunların titreşim hareketi yayılma
doğrultusuna dik düzlem üzerinde aşağı-yukarı doğrudur. Kayıt merkezlerine en son gelen dalgalara da
L (yüzey veya uzun) dalgalar denir. Depremlerde esas yıkımı bu dalgalar yapar.

 

Depremlerde boşalan enerjinin şiddeti ölçülerek depremlerin büyüklükleri (magnitüt) belirlenmektedir.
Bunun için 1930’lu yıllarda enerji şiddetini ölçen bilim insanı Richter’in adına ithafen depremlerde
Richter ölçeği kullanılmaktadır. Bugüne kadar meydana gelen depremler istatistiki olarak incelendiğinde
kaydedilen en büyük magnitüd değerinin 9.1 ile 2004 Sumatra, 9.2 ile 1964 Alaska ve 9.5 ile 1960 Güney
Şili depremlerinin olduğu görülür. Deprem dalgalarının oluşturduğu yıkım ve hasara göre de deprem
şiddeti ölçeği kullanılır.

 

Bugüne kadar yapılan bilimsel araştırmalara göre, depremlerin hangi bölgede ve ne zaman olacağı
konusunda tahmin yapmanın çok zor olduğu görülmüştür. Buna karşılık dünyanın nerelerinin deprem
bölgesi olduğu yapılan jeolojik ve jeofizik araştırmalarla kesin olarak bilinmektedir. Yapılan istatistik
çalışmalara göre yılda yaklaşık 800 bin civarında depremin olduğu tahmin edilmektedir. Ancak bu
depremlerin büyük çoğunluğu insanlar tarafından hissedilmeyip, sadece sismogramlar tarafından
kaydedilmektedir.

 

Türkiye’nin Depremselliği ve Ana Fay Hatları

 

Ülkemiz Alp-Himalaya dağ kuşağında yer almakta olup, bu kuşak tektonik yönden çok aktif bir bölgedir.
MTA tarafından hazırlanan ülkemizin aktif fay haritası incelendiğinde başta Kuzey Anadolu olmak üzere,
Doğu Anadolu ve Batı Anadolu bölgelerinde çok sayıda, Orta Anadolu bölgesinde daha az sayıda fay ve
kırık sistemlerinin olduğu görülmektedir (Şekil-2).

 

 

MTA ve AFAD tarafından renkli hazırlanan Türkiye Deprem Tehlike Haritasında koyu kırmızı alanlar deprem
riskinin en fazla olduğu bölgeleri gösterirken, açık renkler daha az riskli bölgeleri göstermektedir (Şekil-3).
Bu bölgelerde meydana gelebilecek 7 büyüklüğünde bir deprem çok geniş alanlarda hissedilebilir ve
önemli yıkımlar yapabilir.

 

 

Ülkemizde, geçmişten günümüze önemli depremlerin meydana geldiği büyük ölçekli aktif fay hatları
şunlardır :

Kuzey Anadolu Fay Hattı: : Çanakkale-Saros körfezinden başlayarak Erzincan’a kadar uzanan 1500 km.
uzunlukta bir faydır. 1999’da 7.4 büyüklüğünde Gölcük depremi bu fayın kırılmasıyla oluşmuştur. En aktif
ve en tehlikeli faydır. Saroz Körfezi’nden başlayan KAF, Marmara Denizi, Sapanca Gölü, Adapazarı, Tosya
ve Erzincan üzerinden Van Gölü kuzeyine kadar uzanır. Fay her yıl 1-1,5 cm hareket etmektedir. Bu fay
hattı üzerinde meydana gelen başlıca büyük depremler şunlardır: 1912’de 7,3 büyüklüğünde Mürefte;
1939’da 7,9 büyüklüğünde Erzincan; 1942’de 7 büyüklüğünde Erbaa-Niksar; 1943’te 7,2 büyüklüğünde
Ladik; 1944’te 7,5 büyüklüğünde Bolu-Gerede; 1951’de 6,9 büyüklüğünde Çankırı-Kurşunlu; 1957’de 7,1
büyüklüğünde Bolu-Abant; 1967’de 7,2 büyüklüğünde Mudurnu; 1992’de 6,6 büyüklüğünde Erzincan;
1999’da 7,4 büyüklüğünde Gölcük ve 1999’da 7,2 büyüklüğünde Düzce depremleridir.

 

Doğu Anadolu Fay Hattı: Hatay’dan başlayarak Bingöl’e kadar uzanan bir faydır. Karlıova’da Kuzey Anadolu
Fayı ile kesişir. Bu bölgede meydana gelen başlıca büyük depremler şunlardır : 1930’da 7,6 büyüklüğünde
Hakkari; 1949’da 6,7 büyüklüğünde Bingöl Karlıova; 1966’da 6,9 büyüklüğünde Muş- Varto; 1976’da 7,5
büyüklüğünde Van-Çaldıran; 2003’te 6,4 büyüklüğünde Bingöl; 2011’de 7,2 büyüklüğünde Van-Tabanlı
ve 2020’de 6,8 büyüklüğünde Elazığ depremleridir. Son olarak 7.7 büyüklüğündeki KahramanmaraşPazarcık ve 7.6 büyüklüğündeki Kahramanmaraş-Elbistan depremleri de bu fay hattı üzerinde meydana
gelmiştir (Şekil 4).

 

 

Batı Anadolu Fay Hattı: : Batı Anadolu’da yaklaşık doğu batı uzantılı, kuzeyden güneye doğru 9 büyük fay
sıralanır. Bu faylar daha çok graben (çöküntü) ve horst (yükselti) adı verilen ve gerilmelere bağlı olarak
gelişen faylardır. Bu bölgede meydana gelen en büyük deprem 1970’te 7,2 büyüklüğündeki Gediz ve
2020’de 6,6 büyüklüğündeki İzmir-Seferihisar depremleridir. 

 

AFAD verilerine göre, Türkiye’de aletsel ölçümlerle deprem kaydı yapılmaya başlanan 1900’den bugüne
kadar yaklaşık 17 bin deprem kaydedilmiş olup, bunlardan 230 deprem 6 ve üzeri büyüklüğündedir.

 

Son yüzyılda ülkemizde meydana gelmiş ve ölü sayısı en az binin üzerinde olan başlıca depremler
şunlardır :1939 Erzincan depremi 7.9 büyüklüğünde ve ölü sayısı 33 bin; 1942 Erbaa depremi 7
büyüklüğünde ve ölü sayısı 3 bin; 1943 Ladik depremi 7.2 büyüklüğünde ve ölü sayısı 4 bin; 1944
Gerede-Çerkeş depremi 7.2 büyüklüğünde ve ölü sayısı 4 bin; 1966 Varto depremi 6.9 büyüklüğünde
ve ölü sayısı 2400; 1970 Gediz depremi 7.2 büyüklüğünde ve ölü sayısı 1000; 1975 Lice depremi
6.6 büyüklüğünde ve ölü sayısı 2300; 1976 Muradiye depremi 7.5 büyüklüğünde ve ölü sayısı
3800; 1983 Erzurum-Kars depremi 7.8 büyüklüğünde ve ölü sayısı 1100; 1999 Marmara depremi
7.4 büyüklüğünde ve ölü sayısı 17 bin beşyüzdür. 2023 Kahramanmaraş-Pazarcık depremi 7.7 ve
Elbistan depremi 7.6 büyüklüğünde olup ölü sayısı 21 Mart 2023 tarihi itibariyle 50 bini geçmiştir.

 

Dünyadaki Yıkıcı Depremler

 

Dünyanın değişik ülkelerinde meydana gelen depremlerde de binlerce insan ölmüş ve şehirler yıkılmıştır.
Amerikan Jeoloji Kurumu’nun verilerine göre büyüklükleri 6,5 ile 9,5 arasında değişen ve yüzbinlerce
insanın ölmesine neden olan büyük depremler şunlardır : Çin’de 1290 yılında 100 bin kişi, 1566 yılında
830 bin kişi ve 1976 yılında 255 bin kişi; Portekiz’de 1755 yılında 70 bin kişi; İtalya’da 1908 yılında 120 bin
kişi; Japonya’da 1923 yılında 143 bin kişi; Peru’da 1970 yılında 70 bin kişi; Ermenistan’da 1988 yılında 25
bin kişi; İran’da 1990 yılında 50 bin kişi ve 2003 yılında 41 bin kişi; Hindistan’da 2001 yılında 25 bin kişi;
Sumatra adasında 2004 yılında 230 bin kişi; Pakistan’da 2005 yılında 86 bin kişi ve Haiti’de 2010 yılında
230 bin kişi ölmüştür.

 

Son Sözümüz

 

Gelecekte hem ülkemizde ve hem de dünyanın değişik bölgelerinde depremler ve benzeri doğal afetler
meydana gelmeye devam edecektir. Çünkü bunlar kaçınılması ve engellenmesi mümkün olmayan doğal
olaylardır. Günümüzde insanoğlu depremlerin hangi bölgede ve zaman olacağını önceden tahmin
etme ve bilme imkanına sahip değildir. Buna karşılık dünyada nerelerin deprem bölgesi olduğunu çok iyi
bilmektedir. Dolayısıyla şehir yerleşim alanları ile binalar için sağlam zeminleri olan bölgeler seçilebileceği
gibi, her türlü afete ve depreme dayanıklı binalar da yapabilir. Böylece doğanın neden olduğu büyük
felaketler önlenemez ama en aza indirilir.

 

Son sözümüz;
Depremler doğanın değiştirilemez bir kanunudur ve olmaya devam edeceklerdir.
İnsanları depremler değil, kendi yaptıkları binalar öldürmektedir.
Bu nedenle, bilimin ve bilim insanlarının uyarılarını lütfen dikkate alalım.