KARADENİZ HAVZASININ ENERJİ POTANSİYELİ VE TÜRKİYE AÇISINDAN BİR DEĞERLENDİRME 
 

Son yüzyılda dünyada meydana gelen olayların arka planında hep enerji kaynaklarına egemen olma düşüncesi yatmıştır. Dünyadaki teknolojik gelişmeler ve modern hayat enerji kaynaklarının varlığına bağlıdır. Özellikle son yüzyılda enerji kaynaklarının önemli bir bölümü tüketilmiş olup, yeni kaynakların araştırılıp bulunmasına gereksinim duyulmuştur. 

Bilindiği gibi dünyamızın yaklaşık 4/3’ü denizler ve okyanuslarla kaplıdır. Denizel alanlarında çok büyük hidrokarbon yatakları mevcut olup, günümüzde denizlerden önemli miktarlarda petrol ve doğal gaz üretilmektedir. Bu yazıda Karadeniz’in hem ülkemiz ve hem de komşu ülkeler açısından enerji kaynakları ve potansiyeli değerlendirilecektir.

Türkiye’nin yıllık birincil enerji tüketimi yaklaşık 145 milyon ton petrol eşdeğerindedir. Tüketilen bu enerjinin % 28’i yerli kaynaklardan, % 72’si  ithalat yoluyla karşılanmaktadır. İthalatta petrol %29, doğal gaz % 26 ve taşkömürü %17 ile ilk sıraları almaktadır. Buna karşılık yerli kaynakların dağılımı ise şöyledir: Linyit % 11, jeotermal % 7, hidrolik % 5, bio ve atık % 2, rüzgar % 1, güneş % 1 ve asfaltit % 1’dir.

Türkiye petrol ve doğal gaz potansiyeli açısından oldukça fakir bir ülke olup, tükettiğimiz petrolün % 92’si ve doğal gazın % 98’i ithal edilmektedir. Yıllık petrol tüketimi 40-45 milyon ton arasında, doğal gaz tüketimi ise 45-50 milyar m3 arasındadır. Enerji giderleri için yılda yaklaşık 50-60 milyar dolar civarında bir ödeme yapılmakta ve bütçedeki en büyük cari açığı da bu enerji giderleri oluşturmaktadır. 

Türkiye’nin güvenli ve sürdürülebilir enerji kaynaklarına büyük gereksinimi vardır. Ancak ülkemizin kara alanlarında yapılan araştırmalarda şimdiye kadar maalesef büyük ölçekli hidrokarbon yatakları bulunamamıştır. Bunda ülkemizin bulunduğu kuşağın jeolojik yapısı önemli bir etkendir. Ülkemizin bilinen petrol yatakları Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yer almakta ve toplam rezervimiz yaklaşık 200 milyon ton civarındadır. Yıllık petrol üretimimiz ise 3 milyon ton kadardır. Doğal gaz üretimi ise 485 milyon m3/yıl olup, Akçakoca sahasından üretilmektedir. 

Ülkemizde son yıllarda yapılan hidrokarbon aramalarında başta Karadeniz, Ege ve Akdeniz olmak üzere denizel alanlara bir yönelim olmuştur. Bunda yeni araştırma ve sondaj gemilerinin alınması önemli bir rol oynamıştır. Ülkemiz açısından karalardan sonra en ümitli bölgelerin başında Karadeniz gelmektedir. 1986 yılında dönemin Sovyetler Birliği ile Karadeniz’de Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) sınırları belirlenmiş olup, Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra da yeni devletlerle benzer antlaşmalar yapılarak sorun çözülmüştür. 

Karadeniz havzası yaklaşık 1200 km uzunluğunda ve ortalama 150 km genişliğinde, en derin yeri 2206 m. olan 460 bin km2’lik bir denizdir. Karadeniz’in çevresinde başta Türkiye olmak üzere Bulgaristan, Romanya, Ukrayna, Rusya ve Gürcistan ülkeleri yer alır. 1986 yılında yapılan antlaşmaya göre Karadeniz’in yaklaşık % 40’lık bölümü olan 172 bin km2’lik  kısmı ülkemizin  Münhasır Ekonomik Bölge sınırları içinde yer almaktadır. Dolayısıyla bu alanlarda her türlü ekonomik değer taşıyan doğal kaynakların araştırılması ülkemizin egemenliğindedir. Bu bakımdan Karadeniz ülkemiz açısından çok büyük öneme sahip olup, öncelikli araştırma yapılmasının başlıca nedenlerini şöyle sıralayabiliriz:  

*Karadeniz’de çok sayıda petrol ve doğal gaz sızıntısı bulunmaktadır.
*Karadeniz’de kıyısı olan ülkelerden başta Ukrayna olmak üzere, Rusya, Romanya ve Bulgaristan kendi kıta sahanlıklarından özellikle doğal gaz ve daha az olarak da petrol üretimi yapmaktadır.
*Karadeniz’de Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) sınırları belirli olduğu için komşu  ülkelerle herhangi bir siyasi sorun yaşanmamaktadır.
*Karadeniz’in %40’ı Türkiye’nin Münhasır Ekonomik Bölge sınırları içinde yer almakta ve bu alan Türkiye’nin yaklaşık 1/5’i kadardır.

Hidrokarbon aramalarında Akdeniz ve Ege Denizi’nde komşu ülkelerle Münhasır Ekonomik Bölge sınırı konusunda sorunlar yaşanması nedeniyle şimdilik araştırma ve sondaj işleri Karadeniz’de yoğunlaşmıştır. Batı Karadeniz’de Tuna ve Sakarya sahalarında 540 milyar m3’lük rezervin bulunması Karadeniz’de bundan sonra yürütülecek araştırma ve sondaj çalışmalarını olumlu yönde teşvik edecek ve cesaretlendirecek en önemli unsur olarak ortaya çıkmaktadır. Bu keşifler Karadeniz’in önemli bir potansiyeli olduğunu göstermektedir. Ayrıca başta Ukrayna, Romanya ve Rusya Karadeniz’den önemli miktarlarda üretim yapmaktadır. Ayrıca Karadeniz’in tabanından ve çevre bölgelerde bulunan gaz hidratlar, çamur volkanları ve hidrokarbon sızıntıları bu havzanın petrol ve doğal gaz açısından ümitli bir bölge olduğunu göstermektedir.

Batı ve Kuzey Karadeniz Havzasındaki doğal gaz yatakları ve çok sayıda gaz sızıntısının varlığı, bu havzanın doğal gaz açısından önemli olduğunu göstermektedir. Doğu Karadeniz Havzasında ise başta Batum ve Suhumi olmak üzere Hopa’da denizdeki petrol sızıntıları ile Sinop ve Zonguldak bölgesinde karada bulunan sızıntılar, ayrıca Hopa-1 ve Sürmene-1 kuyularında bulunan petrol emarelerinin varlığı da bu bölgenin petrol açısından ümitli olduğunu göstermektedir.

Karadeniz’de Türkiye’nin münhasır ekonomik bölgesinde şimdiye kadar 7 sahada derin deniz kuyusu açılmıştır. Bu kuyulardan petrol ve gaz emareli olanlar Hopa-1 (4700 m.), Sürmene-1 (4830 m.) ve Kastamonu-1 (5272 m.) kuyularıdır. Sinop-1 (5531 m.) ve Yassıhöyük-1 (5343 m.) kuyuları ise kuru terk edilmiştir. Batı Karadeniz’in ortasında açılan Tuna-1 (4775 m.) kuyusunda 405 milyar m3, Amasra-1 (3850 m.) kuyusunda ise 135 milyar m3 doğal gaz rezervi tespit edilmiştir.

Karadeniz’de petrol ve doğaldan başka gaz hidratlar ve uranyum gibi enerji kaynaklarının varlığı son yıllarda yapılan jeolojik, jeofizik ve sondaj çalışmaları ile ortaya konmuştur. Bunlarla ilgili çalışmalar henüz araştırma ve AR-GE aşamasındadır. Bu enerji kaynaklarının genel özellikleri kısaca şöyledir:  

Gaz Hidratlar : Karadeniz’de önem taşıyan başka bir enerji kaynağı da gaz (metan) hidratlardır. Gaz hidratlar; gaz moleküllerinin özellikle metan gazının su molekülleri tarafından bir kafes içerisinde tutulmasıyla oluşan ve buza benzeyen kristalin yapılardır. Düşük sıcaklık ve yüksek basınç altında deniz tabanlarında oluşurlar. Buza benzer donmuş yapının erimesi ile birlikte bu basınç kalkar ve metan molekülleri genleşerek serbest hale geçer. Gaz hidratlar aslında bildiğimiz doğal gazların donmuş hallerinden başka bir şey değildir. 1 m3 gaz hidrattan yaklaşık 164 m3 doğal gaz elde edilebilir. Karadeniz’in derin sularında hemen her yerde gaz hidratların varlığı çeşitli araştırmalarla ortaya konmuştur.

Ülkemizin karasularında başta Batı Karadeniz (Zonguldak açıkları), Orta Karadeniz (Samsun-Sinop açıkları) ve Doğu Karadeniz (Ordu-Giresun açıkları) olmak üzere önemli gaz hidrat yataklarımız mevcuttur. Bunlarla ilgili olarak Dokuz Eylül Üniversitesi ve TÜBİTAK tarafından bazı çalışmalar yürütülmektedir. Ancak rezervleri ve yayılımları konusunda henüz yeterli bilgiye ulaşılamamıştır. Dünyada ABD, Çin, Rusya, Hindistan ve Japonya olmak üzere pek çok ülke gaz hidrat araştırmalarına milyon dolarlık bütçeler ayırmıştır. Bu konudaki araştırmalar önemli bir aşamaya gelmiş olup, 10-15 yıl içinde üretim yapılması planlanmaktadır.

Uranyum : Karadeniz’in tabanında kalınlığı birkaç metre olan siyah renkli sapropel adı verilen organik çamurlar yer alır. Bu organik çamurların en ilginç özelliği düşük konsantrasyonlarda uranyum (U3O8) içermesidir. Bilindiği gibi nükleer santrallerin en önemli hammaddesi uranyumdur. Uranyum, radyoaktif  kimyasal bir elementtir. Yüksek yoğunluğa sahiptir. Doğada serbest olarak bulunmayan uranyum, çeşitli elementlerle birleşerek uranyum minerallerini meydana getirmektedir. Hemen her tip kayaç içerisinde ve eser miktarda sularda bulunur. Karadeniz’de 1970’li yıllarda yürütülen araştırmalarda elde edilen verilere göre organik çamurlar içerisinde düşük oranlarda uranyuma rastlanmıştır. Şimdilik ekonomik olmayan bu oranlar, gelecekte yeni teknolojilerle yardımıyla değerlendirilebilir bir kaynak olarak durmaktadır.

Sonuç olarak ülkemiz açısından bir değerlendirme yapacak olursak;

*Karadeniz’de Tuna-1 kuyusunda 405 milyar m3 ve Amasra-1 kuyusunda 135 milyar m3 doğal gaz keşfi, bundan sonra Karadeniz’de yürütülecek çalışmaları hem teşvik edecek ve hem de hızlandıracaktır.

*Karadeniz’de münhasır ekonomik bölge sınırlarının antlaşmalarla güvence altına alınması nedeniyle, komşu ülkelerle hiçbir siyasi sorun ve çıkar çatışması yaşanmadan araştırmalar sürdürülebilir.

*Türkiye, enerji kaynakları kıt ve yetersiz bir ülke olup, genel enerji ihtiyacımızın % 72’si ithalat yoluyla karşılanmaktadır. Petrol ve doğal gazda ise durum daha da kötüdür. Petrolün % 92’si ve doğal gazın %98’i çeşitli ülkelerden ithal edilmektedir. Petrol, doğal gaz ve taşkömürüne yılda yaklaşık 50-60 milyar dolar civarında ödeme yapılmaktadır. Genel bütçedeki en önemli cari açığı enerji giderleri oluşturmaktadır.

*Ülkemizin güvenli ve sürdürülebilir enerji kaynaklarına gereksinim vardır. İlk aşamada %28 olan yerli enerji kaynaklarının oranı en az %50 seviyesine, daha sonraki aşamalarda ise bu oran en az % 70 seviye- sine çıkarılarak güvenli enerji kaynağı oluşturulmalıdır.  Petrol, doğal gaz, taşkömürü ve linyit gibi çevresel sorunlar yaratan fosil yakıtlar yerine yenilenebilir (hidrolik, rüzgar, güneş, jeotermal, biyogaz) enerji kaynaklarına önem verilmeli ve bu alanlara kaynak aktarılarak yatırımlar teşvik edilmelidir.

*Türkiye’nin sahip olduğu sismik ve sondaj gemileri petrol araştırmaları için çok büyük önem taşımaktadır. Petrol ve doğal gaz birikebilecek lokasyonların mutlaka arama sondajları ile test edilmesi gerekmektedir.

*Geçtiğimiz yıllarda kış ortasında İran doğal gazının ülkemizde kesintiye uğraması, günümüzde ise Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle Rusya’nın gaz vanalarını kapatarak Avrupa’yı tehdit etmesi, enerji kaynaklarının güvenli ve sürdürülebilir olmasının önemini bir kez daha açıkça ortaya koymuştur.  

*Türkiye’nin enerji talebini farklı ülkelerden temin etmesi ve daha güvenli ve sürdürülebilir kaynak sağlaması stratejik açıdan da büyük önem taşımaktadır. 

*Türkiye’nin çevre ülkelerden gelen enerji kaynaklarını güvenli bir şekilde Avrupa’ya iletmesi, hem kendi enerji kaynağı teminine ve hem de ülkenin güvenli bir enerji koridoruna sahip olmasını sağlayacaktır.   

*Türkiye’nin enerji  stratejisinin dayandığı 4 temel unsur vardır:  Bunlar,  kaynak ülke ve  güzergâh çeşitli- liğine gidilmesi, enerji ihtiyacının karşılanmasında yenilenebilir enerjinin payının arttırılması, nükleer enerjiden yararlanılmaya başlanılması, enerji verimliliğinin arttırılması ve Avrupa’nın enerji güvenliğine katkıda bulunulması olarak sıralanmaktadır.