Sabırlar İş Merkezi B Blok Kat:1/4 / Yomra - TRABZON
Sabırlar İş Merkezi B Blok Kat:1/4 / Yomra - TRABZON
TRABZON’DAKİ FENERBAHÇE
Duyanlar, görenler vardır mutlaka. Fakat bir şehir efsanesine dönen ve pek az bilinen bir futbol kulübünün ilginç hikâyesini anlatacağım sizlere.
Trabzon’da bundan tam 63 yıl önce sarı-lacivert renklerle kurulan Fenerbahçe Spor Kulübü’nün hikâyesi.
Bu hikâyenin başrollerinde benim akrabalarım da olduğu için size ilk ağızdan ve film tadında anlatacağım. Koltuklarınıza, minderlerinize iyice yerleşin, bana kulak verin lütfen…
Trabzon merkezde, şehre Giresun yönünden girerken sahilde, o yıllarda Ayasofya Müzesi, şimdilerde cami olarak kullanılan yaklaşık 800 yıllık tarihî bir taş bina vardır. Kilise olarak inşa edilmiştir ilk olarak…
Ben 1971 senesinin mayıs ayında işte bu müzeye neredeyse bitişik olan apartmanlardan birinde doğdum. (Bu binalar 1990’lı yıllarda yıkıldı, alan genişletildi.) Bu tarihî taş yapı o mahalleye ismini vermişti.
Ayasofya Mahallesi olarak bilinen mahallenin sakinleri birbirleriyle akrabalık ilişkileri olan, büyükleri bir zamanlar tütüncülük, çiftçilik yapan insanlardı. 1940’lı ve 50’li yıllarda gerek meşhur Trabzon Lisesi’nin gerekse geleneksel eğitime verilen önemin yansımasıyla çiftçilik yavaş yavaş azalmaya, okul okuyarak en iyi meslekler seçilmeye başlanmıştı.
Trabzon, özellikle kültür-sanat ve spor kentiydi o yıllarda. Futbol bir tutkuydu ve tarihi İstanbul’daki kadar eskiydi. Kimler kimler çıkmamıştı ki o coğrafyadan.
İşte o yıllarda, Türkiye’de futbol daha mahallî liglerde oynanırken kökenleri 1920’li yılların başına kadar uzanan Trabzon İdmanyurdu ve Trabzon İdmanocağı takımlarında top koşturan ağabeyler İstanbul’un en köklü takımlarına âdeta diz çöktürüyorlardı. Yine de henüz daha Trabzonspor kurulmamışken Fenerbahçe, Beşiktaş ve Galatasaray’ın; Karadeniz’in bu kültür kentinde bıraktığı hoş bir enerji vardı. Özellikle benim de mahallem olan Ayasofya’da 1950’li yıllarda Fenerbahçe tutuluyordu.
Hikâye böyle başlıyor…
1958 senesinin sonlarında mahallenin beş ileri geleni; Suat Eskici, Ahmet Erbiçer, Fikret Acuner, Süleyman Çakmakçı ve Paşa Selahattin (terzi Selahattin) bir araya gelir ve tutkunu oldukları sarı-lacivert renklerden bir kulüp kurmaya karar verirler. Takımın ismini de Fenerbahçe Gençlik ve Spor Kulübü yaparlar. Her biri Trabzon’da eli para tutan, meslek erbabı bu insanların sözü dinlenir, yoluna baş koyulur, rakısına asla hayır denmezdi. Benim hiç görmediğim akrabamız Fikret Acuner, Trabzon PTT’sinde şef memurdu ve Fenerbahçe’ye gönül vermişti.
Ayasofya Müzesi’nin hemen altında sahilde bir gazino vardı o yıllarda. Sadece mahallenin gençleri değil Trabzon’un diğer mıntıkalarından insanlar da buraya gelirlerdi. Bu gazinonun ismi Yıldız Park’tı ve işletmeciliğini mahallelinin Müslüm ağabeyi yapardı. Çay bardaklarında rakı içilir, üzerine kol bastı oynanırdı. Üstte saydığım ve içlerinde benim de akrabalarımın yer aldığı bu maskeli beşler Müslüm Ağa- beye giderler ve dertlerini anlatırlar. Müslüm Ağabey “evet” der ve kulüp binası işte bu gazino olur. İlk başkan da liman işletmeciliği yapan Suat Eskici’dir.
Hemen bir tabela hazırlanır ve kulüp binasına sarı lacivert renklerle asılır… Bu tabelanın hikâyesini ayrıca yazmak isterim; o yıllarda Ayasofya Müzesi’nin restorasyonunu İngiltere’den gelen bir grup arkeolog yapmaktadır. Grubun başında İskoçyalı Profesör David Winfield vardır ve özellikle mahallenin gençlerini ücreti karşılığında müzedeki restorasyonda çalıştırmaktadır. Dolayısıyla bahçesinde yıllardır hemen herkesin futbol oynadığı Ayasofya Müzesi o tarihlerde güzel bir dostluğa da tanıklık eder. Özellikle stajyerlerden 20 yaşındaki Michael’ın eli iyi fırça tutmakta ve iyi resim yapmaktadır. Yapamadığı şeylerin başında futbol oynamak olsa da bizimkilerin yardımına koşar ve sarı lacivertli kulübün tabelasını yaparak bilmeden kulüp tarihine geçer. Sadece kulüp tarihine de girmez, bu yazıyla birlikte memleketin popüler spor tarihine de girer. Neyse biz asıl konumuza dönelim…
Kulüp kurulmuştur, tabela asılmıştır ama Ankara’da bulunan Futbol Federasyonu’na yapılan resmî başvurudan henüz bir yanıt gelmemiştir. O sıralarda Futbol Federasyonu Başkanı eski efsane futbolcu Orhan Şeref Apak’tır. Futbolculuk yıllarında gösterdiği başarıyı Futbol Federasyonu’nda da göstermektedir. Konu ona kadar ulaşır ve hemen meclisi âlâ toplanır.
Derler ki “Bu da nereden çıktı böyle.” Kanun belli; sarı lacivert renklerden oluşan Fenerbahçe Spor Kulübü zaten İstanbul’da var ve köklü de bir tarihi var. Aynı isimde bir başka kulüp kurulamaz. Bir mektup yazılır ve belki de ilk defa duydukları Ayasofya Mahallesi’ne posta yoluyla gönderilir. Haber ulaşır ulaşmaz mahalleli toplanır ve yeni bir karar alınır; Renkler aynı olacak ama isim Kanarya Spor Kulübü olacak. Dolayısıyla resmî aşamalardan sonra kulüp 1959 senesinde kurulur ve Trabzon 2. Amatör kümede yer alır. Hatta kulübün tabelasını bu defa babamın da arkadaşı olan Osman Köroğlu çizer.
O yıllarda 1. Amatör kümede İstanbul’a kafa tutan Trabzon İdmanocağı, Trabzon İdmangücü gibi nam salmış takımlar vardır.
Ahmet Suat Özyazıcı, Özkan Sümer gibi usta isimler bu kulüplerde top koşturmaktadır. Kanarya Spor Kulübü’nün yer aldığı 2. Amatör kümede ise Martıspor, Yalıspor, Sebat Gençlik ve Erdoğduspor gibi futbol takımları vardır.
1959 yılında sarı lacivertli takım lige yetişir ve maçlar başlar. Takımın ilk kalecisi Trabzon Sanat Mektebi mezunu, öğretmen Yakup Elitez’dir.
O yıllarda Trabzon’da futbol müsabakaları henüz tribünleri birkaç binlik seyirci kapasitesiyle Avni Aker’de yapılırdı. Böylece sarı lacivertli renklerin de ev sahibi olduğu hikâye bir başka hâle bürünür. Ufak bir not; babam Ahmet Özkarabekir, namıdiğer “dört duvar Ahmet” yıllarca top koşturduğu Trabzon’un köklü kulübü Necmiati’yi bırakarak askerlik görevine başlayacaktır o senelerde. Başlamadan hemen önce sarı lacivertli formayı da birkaç kez sırtına geçirir ve mahallesine katkıda bulunur…
Takım 2. Amatör kümede mücadele etmektedir ama mahallelinin maddi gücü yoktur. Kendi aralarında topladıkları paralar bir yere kadar yeter. Herkes kendi imkânlarıyla forma, ayakkabı bulur buluşturur öyle maça çıkardı. Kulüp yöneticileri hem İstanbul’daki Fenerbahçe’ye hem de Ankara’daki Ankaragücü’ne mektup yazmış, forma, şort ve ayakkabı istemiştir ama yanıt bile gelmemiştir. Birkaç yıl böyle gider. Takım fazla başarılı olamasa da kümeden de düşmez. Zaten o yıllarda çıkan bir kanunla şayet basketbol takımı da kurulursa otomatikman kulüp bir alt kümeye düşmezdi. O sebeple futbolcular aynı zamanda basketbol da oynuyorlardı. Yani hem futbol takımı hem de basketbol takımıydılar. Trabzonspor’un başarısının gizemlerinden biri de burada yatar aslında. Trabzon’da hemen her amatör kulüp bu durumda ayakta kalabildi….
Kulübün yöneticileri azimlidir. Ne yapar eder, 1962 yılında spor kanunundaki bir boşluktan da faydalana- rak kulübün ismini değiştirirler. Fenerbahçe Spor Kulübü’dür artık. Ancak başarı yine gelmez. Takım şampiyon olamasa da zaman zaman şampiyonu devirir ve adından söz ettirir. İşte böyle zamanlarda futbolculara ancak pastanede pasta ısmarlanırdı.
Parasızlığın gözü kör olsun. Her şeye rağmen 1970’li, 80’li yıllarda kulüpten çıkan bazı futbolcular 1. Lig takımlarında oynadı. Bu isimlerin başında İbrahim Tok gelir. İbrahim Tok meşhur Trabzonsporlu efsane futbolcu Hüseyin Tok’un ağabeyidir. Trabzon Fenerbahçe’de oynarken dikkat çekmiş 1978 yılında İstanbul Fenerbahçe’ye transfer olmuştur. Bu transferden gelen 40 bin lira ile de Sait Ağabeyin küçük dükkânı alınır ve kahvehane açılarak kulüp lokali yapılır. O yıllarda antrenmanın karşılığı dağda bayırda, Beşirli sahilde koşmaktı sadece. Ayasofya’dan, Fenerbahçe Spor Kulübü’nden çıkarak başarılı olan başka futbolcular da vardır. Örneğin Turgut Görgün Trabzonspor’da, Arif Abanoz da önce Trabzonspor’da sonra da Bursaspor’da top koşturmuştur.
Her şeye rağmen maddi imkansızlıklar başarının önüne set olmuştur maalesef. Kulübün başkanları sadece mahalleden çıkar ve kendi ceplerinden destek sağlarlardı. Mahalleli de ara sıra elini cebine atar yardımcı olurdu.
Antrenör de mahalledendi. Örneğin Trabzon’un futboluyla bir zamanlar göz kamaştıran usta isim Kenan Aksu takıma antrenörlük yapıyordu boş zamanlarında. Ticaretle uğraşan bir antrenör düşünün…
Benim de yakın akrabam olan Erol Özkarabekir uzun yıllar başkanlık yaptı kulübe. Geçtiğimiz yıllarda rahmetli olan Erol Özkarabekir’e buradan gökyüzüne doğru bir selam gönderelim. Herkesin sevdiği saydığı bir isimdi Erol Ağabeyimiz…
Kısaca Ayasofya Mahallesi’nden çıkan Fenerbahçe Spor Kulübü sessiz sedasız, pek belli etmeden, başarılı da olamadan Türk spor tarihine imzasını atmıştır. 1980’li yıllarda İstanbul’dan Fenerbahçe Kulübü’nden eski forma, şort, ayakkabı gibi malzemelerin Ayasofya Mahallesi’ne gönderildiği rivayet edilir. Bunu söyleyen pek çok insan var mahallede. Fakat bu gerçek olsa bile kulüp şampiyon olamamış ve bir üst kademeye çıkamamıştır. 1990’lı ve 2000’li yıllarda ise Trabzonspor ile Fenerbahçe arasında yaşanan husumet arasında kalmıştır kulüp. Buna rağmen varlığını her şeye rağmen sürdürmeye gayret etmiş, kıt kanaat ayakta durabilmiş, maçlara çıkabilmiştir. Ve sonunda maddi imkânsızlıklara boyun eğerek, 3 Temmuz sürecinin de etkisiyle 2011 yılında Futbol Federasyonu’na dilekçe vererek kendini feshetmiştir kulüp. Son kulüp başkanı yine mahalleden Engin Değirmenci’dir…
İçinde biraz mizah, biraz tarih ve çokça spor kültürü barındırsa da Trabzon’un Ayasofya Mahallesi’nden çıkan sarı lacivertli renklerin hazin öyküsüdür anlattığımız. Samimiyetle karışık bizim hikâyemizdir aslında. Dile kolay 63 yıllık bir tarihtir ki pek çok kurum ve kuruluştan çok daha eskidir. Yüzlerce amatör kulübün yer aldığı Trabzon’da önemli bir renktir Fenerbahçe Spor Kulübü. Kabul etsek de etmesek de bu topraklarda birbirimize söyleyemediğimiz, itiraf edemediğimiz duygularımızdır. Bir başka yönüyle de memleketin film gibi hikâyesidir. Kim bilir, Ayasofyalı bir yönetmen olarak bunu yapmak bir gün bana düşer… Sevgiyle, samimiyetle…