Sabırlar İş Merkezi B Blok Kat:1/4 / Yomra - TRABZON
Sabırlar İş Merkezi B Blok Kat:1/4 / Yomra - TRABZON
ERTUĞRUL FIRKATEYNİ’NİN JAPONYA ZİYARETİ
arihimizde derin izler bırakmış, bugün bile hatırladığımızda gözlerimizi yaşartan Ertuğrul Faciası kayda değer gelişmeler eşliğinde şekillenmiştir. Denizcilik tarihimizde Titanik Faciası benzeri unutulmaz izler ve yaralar bırakmış olan Ertuğrul’un yola çıkışı ve batışı bir dizi aksaklık sonunda gerçekleşmiştir.
Ertuğrul Fırkateyninin Japonya yolculuğunu; tarihi, askeri, siyasi ve coğrafi çok sayıda neden şekillendirmiştir. Öncelikle 93 Harbi’nde (1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı) ağır şekilde mağlup olup, batı güvenlik derinliği Balkanlar’daki varlığı fiilen sona eren doğu güvenlik seddi; Batum, Kars ve Ardahan’ı kaybeden, Doğu Akdeniz’de Kıbrıs’ı İngiltere’ye bırakmak zorunda kalan II. Abdülhamit’in yeni müttefikler bulma, Batılı devletler ve Çarlık Rusyası tarafından kışkırtılan Ermeni isyanları maliyenin ve hukuk sisteminin kapitülasyonlarla her geçen gün daha da zayıflaması gibi nedenlerle Osmanlı Devleti’nin kendi topraklarında, azınlıklarında herhangi bir çıkar gözetmeyen Batılı bir devletin müttefikliğine ihtiyacı vardı. Bu devletler Avrupa’da birliğini 1871 senesinde Sedan galibiyeti sonrasında tamamlayan Almanya, Pasifik’te Meiji Restorasyon süreci ile büyük bir dönüşüm geçirip, feodal geri kalmışlıktan kurtulduktan sonra modern bir devlete dönüşme yolunda hızla ilerleyen Japonya’dır.
II. Abdülhamit iktidara geldiğinde Osmanlı Devleti’nin Adalar Denizi’nde (Ege Denizi) kıyıları ve adaları, Doğu Akdeniz’de kıyıları ve adaları, Karadeniz’de kıyıları, Kızıldeniz’de kıyıları ve adaları bulunmakta, Basra Körfezi’nde kıyıları, Aden Körfezi’nde, Hint Okyanusu’nda kıyıları bulunmaktaydı. Bu kadar geniş kıyı şeridine, büyük kısmı meskûn onlarca adaya sahip olan Osmanlı Devleti’nin güçlü bir donanmaya sahip olması gerek sahillerdeki Osmanlı ahalisinin güvenliğinin sağlanması gerekse devletin kudret ve varlığının bu bölgelerde hissettirilip, güvenliğin sağlanabilmesi için yaşamsal önemdedir. Bütün bunlara ek olarak güçlü bir donanma farklı coğrafyalarda tanınabilmek, destek ve görünürlük sağlayabilmek, dosta güven düşmana korku verebilmek için de gereklidir.
Yukarıda dile getirilen keyfiyeti dikkate alan Sultan Abdülaziz güçlü bir donanma kurmaya çalışmış, Tersane-i Amire, Gölcük ve İzmit’teki eski usul inşa tezgâhlarında yenileme çalışmaları gerçekleştirilmişti. Bütün bu uğraşlara karşın Osmanlı Devleti diğer alanlarda olduğu gibi gemi inşasında da gerekli, güncel modern teknoloji üreten değil ithal eden konumunda olduğundan istenilen düzeyde modern zırhlılar donanmaya katılamamıştı. Yenileşme çalışmaları kapsamında Osmanlı tersanelerinde inşa ettirilip 1863 yılında denize inen Ertuğrul Fırkateyni Abdülaziz döneminde donanmada görev yapmıştır.
Ahşap malzemeden zırhsız olarak inşa edilen Ertuğrul’un boyu 79 m. Genişliği 15.5 m. su çekim hattı ortalama 8 m. idi. Fırkateyn sınıfı savaş gemisi olan Ertuğrul, 2.344 ton, makine kudreti 600 beygir gücündeydi. Dizaynı ve yapımı modern tekniklere göre yetersiz olmakla birlikte 1890’lı yıllarda donanmanın en gösterişli savaş gemisiydi. Güvertesinde Krupp (Alman Yapımı) ve Armstrong (İngiliz Yapımı) sınıfı toplar bulunuyordu. Makine aksamları İngiltere’de monte edilmişti, 10/h knot (saatte ortalama 18 km.) hız yapabiliyor, azami 350 ton kömür alabilip, bu yakıtla dokuz saat gidebiliyordu. İlk bakışta Ertuğrul, açık deniz yolculuğu, özellikle okyanus aşırı uzun yol için uygun özellikleri taşımıyordu.
Ertuğrul, II. Abdülhamit’in 1876 yılı Ağustos ayında iktidara gelmesi sonrasında Sultan’ın donanma kullanılarak kendisine karşı bir tertip kurulup tahttan indirilme endişesi nedeniyle donanmanın diğer kısmı ile Haliç’te atıl kalmıştır. Japonya görevine tahsis edildiğinde, ahşap olduğu ve Haliç’te bir savaş gemisi için uzun sayılabilecek bir süre bakımsız bekletildiğinden güvertesinde bozulma ve çürümeler oluşmuştu. Nitekim Japonya seferine hazırlanırken bu tür bir görev için yeterli olmadığı çokça dile getirilmiştir. Elde çok fazla seçenek olmadığından II. Abdülhamit tarafından Japonya seferine gitmesine karar verilmiştir.
Ertuğrul Fırkateyninin Yola Çıkışı
Japon İmparatoru Meiji’nin akrabalarından Prens Komatsu Akihito’nun 1887 senesindeki İstanbul ziyaretine iade-i ziyarette bulunulması, karar doğrultusunda İmparator Meiji’ye mücevherlerle süslü imtiyaz nişanı takdim etmek üzere yola çıkmasına karar verilmiştir. Ertuğrul Fırkateyni’nin yolculuğu, yol üzerindeki Osmanlı tebaası liman şehirleri de ziyaret edilerek gidileceğinden ve gemide Ali Osman Paşa gibi döneminde ün yapmış bir Osmanlı Generalinin bulunması nedeniyle erken bir kamu diplomasisi örneğidir.
Süveyş Kanalı 1868 senesinde açılarak Kızıldeniz Hint Okyanusu bağlantısı sağlandığından İstanbul’dan Temmuz ayında yola çıkan Ertuğrul, iki ay sonra Ekim başında Cidde’ye vararak buradaki limana demirlemiş, daha sonra güneye doğru yoluna devam etmiştir.
Ertuğrul Fırkateyninin Japonya yolculuğu Batı matbuatının da dikkatini çekmiştir. Fırkateyn yola çıktıktan sonra Avrupa Gazeteleri geminin erzakının bittiği için Japonya’ya ulaşamadan Akdeniz’deki limanlardan birisinde unutulduğu haberini yayınlamışlardır. Benzer haber New York Times’ta da çıkmıştır. Standart Gazetesi’nin söz konusu haberi Babıali tarafından yalanlanmıştır. Bu tür haberlerin doğruluk payı olmakla birlikte, Ertuğrul’un Japonya’ya gidişinden rahatsız olan Çarlık Rusyası bu tür karalama haberlere kaynaklık yapmıştır. Aynı tarihlerde Odesa Westnik Gazetesi başta olmak üzere Rus matbuatında Ertuğrul’un Japonya ziyaretiyle içeriğinde diplomatik usullere aykırı nefret ifadeleri bulunan haberler yayınlanmıştır.
Ertuğrul, yola çıktıktan 11 ay sonra Haziran ayında Japonya’ya ulaşmış, Japon İmparatoru Meiji tarafından şanına layık görkemli bir törenle karşılanmıştır. Daha önce de dikkat çekildiği gibi İmparator Meiji, Japonya’nın modernleşmesinde köklü reformları uygulamaya koyup, Japonya’yı feodal yapıdan modern bir devlete dönüştürmek için adıyla anılan “Meiji Restorasyonu” kararlarını uygulamaya koyan kişidir. Bir süre Japonya’da demirli kalan Ertuğrul, Eylül ayında geri dönüş için demir almış, 18 Eylül günü yakalan- dığı fırtına nedeniyle Kuşimoto açıklarına sürüklenip, kayalara çarparak batmıştır.
Fırkateynin battığı, Gemi Komutanı Ali Osman Paşa ile 587 Osmanlı denizcisinin boğularak öldüğü kazadan iki gün sonra 21 Eylül günü Japon Hükümeti tarafından gönderilen telgraf ile Osmanlı Devleti’ne bildirilmiştir. Telgrafta ayrıca 63 denizcinin kurtarıldığı, bunların büyük kısmının ağır yaralı olduğu bildirilmiştir. Telgraf faciadan iki gün sonra 21 Eylül günü Bâbıâli’ye ulaşmıştır.
Gemi Komutanı Ali Osman Paşa ile Plevne Kahramanı Gazi Osman Paşa’nın Batı matbuatı tarafından aynı kişi sanıldığını kaza sonrasındaki haberlerden saptamaktayız. Nitekim Batılı gazetelerin hemen tamamı kaza sonrasında Plevne Kahramanı Gazi Osman Paşa’nın da ölen mürettebat arasında bulunduğunu ilan etmişlerdir. Bu bilgi hatalıdır, Ertuğrul Fırkateyni Komutanı Mirliva Ali Osman Paşa’dır. Gazi Osman Paşa Ertuğrul’da boğularak değil, Ertuğrul battıktan 10 yıl sonra, 1900 yılı Nisan ayında İstanbul’da vefat etmiştir.
Batı matbuatı Gemi komutanı Ali Osman Paşa ile Plevne Kahramanı Gazi Osman Paşa’yı karıştırdığından Avrupa gazetelerinde Ertuğrul faciasında Gazi Osman Paşa’nın da boğulduğu haberi yer almıştır. Öyle ki geminin batışını 1. sayfasında haberleştiren New York Times, Ertuğrul faciasından daha çok dünyaca meşhur komutan Gazi Osman Paşa’nın yaşamına, kahramanlıklarına, Plevne’deki başarılarına ve boğula- rak ölümüne yer vermiş, hatta haberde Osman Paşa’nın Alman asıllı olabileceği ileri sürülmüştür. Osman Paşa’nın Ertuğrul’da boğulduğu haberleri Osmanlı Devleti tarafından yalanlanmıştır.
Ertuğrul Fırkateyni’nde görevli subay ve askerlere maaş bağlandığını, Kasımpaşa'da yaşayan Vesile Hanım'a, Ertuğrul Gemisi'nde görevli olan oğlu Yüzbaşı Mehmed Emin Efendi'nin boğularak vefat etmesi dolayısıyla emsal maaş tahsis edildiğini kaydeden 1893 tarihli arşiv vesikasından saptamaktayız.
Ertuğrul battıktan sonra Türk gemicilerinin kurtarılmasında üstün gayret gösteren Japon Kızılhaç Cemiyeti Reisi Mösyö Prens Komatso’ya II. Abdülhamit tarafından nişan tevcih olunarak teşekkür edilmiştir.
Ertuğrul’un batması sonrasında ilginç gelişmeler yaşanmıştır. Çarlık Rusyası, Ertuğrul’un Japonya ziyaretinden rahatsızlığını her fırsatta Osmanlı Devleti’ne hissettirmiş olmasına karşın, fırkateyn battıktan hemen sonra kazadan kurtulan Türk asker ve subaylarının bedelsiz olarak Filot Volunter Vapuru ile Nagazaki’den Petersburg’a nakledilmesini ve buradan yurda dönmelerini teklif etmiştir. Bu teklife teşekkür edilmiş, Rusya’nın güven vermeyen tutumu ve bu devletle olan ilişkiler dikkate alınarak hemen kabul yanıtı verilmemiştir. İmparator Meiji, yaralı Osmanlı asker ve subaylarının Rus Filot Volunter vapuruyla İstanbul’a gönderilmelerini uygun görmeyerek yaralı Türk denizcilerin iki Japon savaş gemisiyle İstanbul’a gönderilmesine karar verilmiştir. Bu karar Osmanlı Devleti’ni memnun etmiştir. İki Japon savaş gemisi Ekim ayında Çanakkale Boğazı’na ulaşmış, gemilere Beşike limanına girme izni verilip Japon mürettebatın İstanbul’a gelmesine izin verilerek mürettebat taltif edilmiştir.
Ertuğrul Fırkateyni, 11 ay gibi uzun süre denizlerde seyretmiş, yolculuğu esnasında rotası üzerinde bulunan liman ve kentleri ziyaret ederek Osmanlı varlığını uzak denizlere taşımıştır. Her ne kadar elim bir şekilde batsa ve gemi komutanı dahil mürettebatın büyük kısmı boğularak can verse de Ertuğrul Fırkateyni misyonunu başarıyla tamamlamış, gerek Japon halkı gerekse İmparator Meiji tarafından görkemli törenlerle karşılanıp uğurlanmıştır.
Ertuğrul ile kurulan Türk-Japon dostluğu, 1904 senesindeki Japon - Rus savaşı esnasında da devam etmiştir. Bu dostluğun izlerini ve etkilerini günümüzde bile görebilmek mümkündür.