IHLAMUR KOKULU KENT

Ihlamur kokan kent...
Bahçesinde,
Sokağında,
Parkında,
Meydanında, Ihlamurlar açtığında...
Bir de esiyorsa hafiften rüzgar,
Ruha üfleyen bir ney misali kokusuyla mest oluyordu insan...

Çocukluğumun geçtiği Hacıkasım Mahallesi’nde iyice bir köşeye sıkıştırılmış camimizin her nasılsa kalmış avlusunda biraz soluklanırken,

Ihlamurların etrafa yaydığı kokunun  mahmurluğu ile maziye daldığımda  gözümde canlanan geçmişe dair hiçbir şey görememenin burukluğunu yaşadım. Herkes gibi...
Okulum Kurtuluş İlkokulu yoktu mesela,
Ziyabey sahası çoktan beton olmuş,

Kaptığımız gibi pideleri saniye geçirmeden eve yetiştirip annemizin hazırladığı sofrada güzelim tereyağı ile tatlanan pidelerin piştiği  fırın da yoktu.

O mis kokulu  tereyağları ve de üzerinde yediğimiz bakır sinilerimiz de...
Tabakhane yokuşundan sırtındaki sepetiyle ağır ağır Yenicuma'ya doğru yollanan,"fakirin karnı fırında doyar" diyerek heybetli cüssesiyle taşıdığı yüke aldırmadan herkese muhabbetle selam veren Kâzım Aga  da yoktu.

“Geçen  hafta fena yenildik bu hafta rövanşı almalıyız” diye  atletlerimiz üzerine sulu boyayla numara yazıp forma niyetine giyip, krampon niyetine ne bulursak giydiğimiz ayakkabılarla, gözümüzde stadyum kadar büyük sandığımız Hacıkasım'dan Tabakhane'ye  doğru inen yolda  yan mahallenin  takımıyla top oynadığımız arkadaşlar da o sokakta yoktu.

“Geçen  hafta fena yenildik bu hafta rövanşı almalıyız” diye  atletlerimiz üzerine sulu boyayla numara yazıp forma niyetine giyip, krampon niyetine ne bulursak giydiğimiz ayakkabılarla, gözümüzde stadyum kadar büyük sandığımız Hacıkasım'dan Tabakhane'ye  doğru inen yolda  yan mahallenin  takımıyla top oynadığımız arkadaşlar da o sokakta yoktu.

Arnavut kaldırımlarda  eskittiğimiz aslında ayakkabı değil bir devrin izleriymiş meğer... Hele birleşip arkadaşlarla Kemerkaya'da denize girdiğimiz ne deniz ne de sahil hiç yoktu. Aldıkaçtı Yokuşu’nun etrafındaki bahçeli ve de sahiplerine benzer güler yüzlü evleri yitireli de çok olmuştu.

Hacıkasım Hamamı şükür duruyordu.
İyiki de Fatih Sultan Mehmet Trabzon'u fethettiğinde burada yıkanmış...
Yoksa akıbeti ne olurdu bilinmezdi...

Ya Karma Ortaokulu!.. Evden duyulan zil sesi ile koşar adım gittiğimiz parke taşlı yollarını aşındırdığımız mahallemizin okulu, o da yakında tarihe kavuşacakmış derlerdi de inanmazdık. Şimdi yerinde otopark var...

Ya hepimizin çoğu rahmetli olmuş annelerinin Ramazan sahurunda enfes tereyağı ile pişirip sıcak dursun diye mangalın üzerinde beklettiği  pilavların mahalleyi saran kokusu...

Eğer mevsim Sonbaharsa hava da biraz  çiseli ya da hafif yağışlıysa Boztepe'ye doğru  ellerinde fenerlerle gecenin bir yarısında giden gençlerin heyecanı, dönüşte de dünyanın en sevimli hayvanlarından olan güzel gözlü bıldırcınların çantaları kafesleri yetmezmiş gibi pantolonun kemeriyle sıkı sıkı bağladıkları kazaklarının içindeki kıpırdaşmaları...

Ramazanlarda Hocaemice'nin dükkânının önünden ya da Aldıkaçtı Yokuşu’nun başından istersen Karma Ortaokulu’nun bahçesinden Boztepe'den atılan iftar topunu ve toptan çıkan ateşi seyretmenin zevki de yoktu.

Çünkü Boztepe artık görünmüyordu...
Çocukların, duvarından atlayıp "hayrına meyve çalacağı" bahçeler de çoktan tarumar olmuştu.
Aslında koca mahallede bir tek meyve ağacı da kalmamıştı.

Kızlı erkekli birlikte önce Tabakhane, sonrasında Zağnos köprüsünü  geçip Tekel binasının genizleri yakan tütün kokuları eşliğinde eski fuar alanından Trabzon Lisesi’ne gittiğimiz yılların dostlukları ve okul yolundaki arkadaş sohbetleri de bir çok arkadaşımız da yoktu.

Okul dönüşü olur ya öğrencilik halleri zayıf almışsan bile o samimi arkadaş birlikteliği içinde hüznünü paylaşıp başını öne eğdirmeyen dostluklar da kaybolmuştu.
Ah ıhlamur ağacı,  sen olduğun yerde kal...
Sakın kaybolma...

Sen kalırsan yine anılar canlanır gözümüzde, seni görünce...
Bir dahaki molaya kadar şimdilik hoşça kal...
Belki bir Cuma vaktinde yine anılar canlanır...
Canlanır da bir de vızır vızır geçen arabalar anıları da delip geçmeseydi hemen yanı başımızdan...
Ihlamur ağacı, inan senin için de endişeliyim.
Neleri yok etmediler ki anılarımızdan?