TRABZON ve TİYATRO

Yazı sanatı okunmak için varken tiyatro sanatı yaşamak, yaşamı anlamlandırmak, ruhu yüceltmek ve farkındalıkların dolduğu bir zihinde bambaşka ufuklar açmak için vardır kanımca. 

Öyle ki çok küçük yaşlarda tek gayem olan sahnenin üzerinden aklımı ve bedenimi sarkıtmak fikri şunca zamandan sonra hala ilk günkü gibi kuşkusuz en önemli coşkum, en temel prensibimdir.

Doğru bir hedefe tam bir inançla yürüyenlerin kaçınılmaz başarısından nasibini alan yazgım vesilesi ile doğduğum büyüdüğüm şehrin en nadide kurumlarından olan Trabzon Devlet Tiyatrosu’nda sanat yönetmeni olarak göreve başladığımda yıllarca biriken gelişen ve sanat camiasında karşılık gören deneyimle- rimle anlamlı bir yolda yürümeye başladım. Muhteşem bir tarihin varlığıyla koyulduğum bu serüvende Trabzon Devlet Tiyatrosu’nun kulisine saygımızdan giremediğimiz toy vakitlerimizin biricik saygınlığı devam ettirmek, kurumuma doğru ve farklı şekillerde katkıda bulunmak, bu şehrin yetiştirdiği nice kıy- metli sanatçılara ve üstün seyircimize en büyük borcumdu. Bu vesile ile 7 Ekim 1987 yılında dönemin Kültür Bakanı Mesut YILMAZ tarafından açılıp, ‘Boş Beşik" adlı oyunla perdelerini açan Trabzon Devlet Tiyatrosu için 2018-2019 tiyatro sezonundan itibaren  ‘Baba, Ben Ödüyorum, Heidi, İkinci El Cinayet, Korkut Ata, İnsan Sesi, Kuzguncuklu Fazilet, Medyum, Oz Büyücüsü, Medyum, Sherlock Holmes’in İntihar Kulubü, Üç Şehzade, Aşk Bir Şey Değildir, Kuyucaklı Yusuf, Yunusla Yürürken, Yaşlı Bir Palyaço Aranıyor, Krem Karamel, Kanlı Nigar, Kaç Tilki Kaç ve Ölüm Tuzağı’ gibi unutulmaz oyunların otuz altı yıllık köklü repertuvarımıza dahil olmaları için elimden geleni yaptım.

Elbette ki bu şehrin dinamikleri kıymeti ve vasıfları göz önüne alındığında yeterli olmayacağını düşündüğüm bu çalışmalarımızın yanında şehrin önde gelen kurum ve kuruluşlarıyla birlikte sürdürdüğümüz temaslar sayesinde oldukça hoşnut olduğumuz sonuçlar elde ettik.

Tiyatro sanatının yalnızca sahne ve perde ikilisi arasında icra edilmediğini ve etkilerinin çok daha önemli konuların çözümlerine öncülük edebileceğini bildiğimden dolayı pozitif bir ayrımcılıkla kadın elinin değmesi gereken her yere dokunmaya, değiştirmeye varlık göstermesine gayret ettim.

Bu sayede Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Türk Kadınlar Konseyi Başkanlığı ortaklaşa projesi olan 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü Etkinliğine destek olup, UNESCO tarafından ilan edilen Dede Korkut Yılı’nda “20. Uluslararası Karadeniz Tiyatro Festivali”ne Korkut Ata adlı oyunla başlayarak dünya basınında değerlerimizin duyurulması hususunda üzerimize düşeni yaptık. 

Trabzon şehrinin engebeli yapısı ve köylerinin ilçe merkezlerine bile ulaşımda yetersiz olması, öğrencile- rin sosyal etkinliklerinin sıfıra yakın olması, çocukların Trabzon Devlet Tiyatrosu Haluk Ongan Sahnesine okul sorumlularının gözetimi altında bile gelebilmelerinin neredeyse imkansız olması, şehrin önde gelen kurumlarının öğrencilerin geliş gidişlerinde yeterli destek ve inisiyatifi (fiziki şartların olumsuzlukları ailelerin bu tür gezileri gerekli görmemesi/kabul etmemesi) sağlayamaması  ‘Orda Bir Köy Var Uzakta’ projesinin doğmasına sebep olmuştur.  Ne kutlu ne özel bir çalışmaydı, hâlâ çocuklarla buluşmalarımız dün gibi aklımda. O heyecan ve o ilk kez karşılaşma meslek hayatımın en kıymetli anılarındandır hâlâ. 

Yine köy okullarına Haluk Ongan Sahnesine kurduğumuz ‘Kitap Kumbarası’ vasıtasıyla gönderebildiğimiz kitaplar, birbirini hiç tanımamış çocukların sanat sayesinde birbirleri ile kurdukları saydam iletişimin en güzel haliydi. 

Sevgi evleri, şehit ve gazi yakınları, engelli öğrencilerin eğitim aldığı okullar için program dışında oluşturduğumuz özel gösterimlerle hayatın içinden uzaklaşmış ya da uzaklaştırılmış vatandaşlarımıza kucak açmanın gururuyla bugün hâlâ yediden yetmişe ‘herkesin tiyatrosu, herkes için tiyatro’yuz.

Çünkü bu şehir yıllardır sanatçısı ve seyircisi ile birbirine kaynamış, birbiriyle kaynaşmış olarak ülkemizin birçok ilinden çok daha fazla sanatçı çok daha fazla seyirci yetiştirmiştir. 

Evet yanlış okumadınız; yeteneğin eğitimle yoğrulması sonucunda ortaya çıkan sanatçılık halinin yanında, sanatçıların hizmet ettikleri oyuna katkılarının akabinde de artık daha farklı daha çok anlayan daha çok kavrayan ve hep daha fazlasına ergin bir seyirci de yetiştirmiş olursunuz. Bu amaçla Salı gününden Pazar gününe kadar perdesini hiç kapatmayan sahnemiz yerellikle yetinmeyerek önce Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerin davet edildiği bir programı hayata geçirirken artan talep ve istençli seyircisi sayesinde bugün ‘Uluslararası Karadeniz Tiyatro Festivali’ne ev sahipliği yapmaktadır. Türk Tiyatrosunun seçkin eserlerini büyük bir ihtiyatla sergilediğimiz sahnemizde dünyanın en büyük tiyatrolarını ve tiyatro kültürüne sahip ülkelerini ağırlamak sorumluluğu elbette kolay olmadı. Fakat bahsi geçen nitelikli seyircilerimiz bu görevde en büyük dayanağımız oldu. Öyle ki Eylül ayından Haziran ayına kadar tüm sezon boyunca bizleri yalnız bırakmayan seyircimiz festivalimizi benimsemiş ve Türkiye’deki ilk Uluslararası Tiyatro Festivaline sahip olan şehrini tüm dünyaya duyurmuştur. 

12 yerleşik bölge arasında en ön sıralarda yer alan Trabzon Devlet Tiyatrosu özel tiyatrolara kucak açmış ve her zaman desteklemiştir. Öyle ki zamanın büyük sanatçıları ile yolları kesişen ve mesleki farkındalıklarını bu buluşmalar üzerine inşa eden nice özel tiyatro oyuncuları bugünün tiyatro sanatçılarıdır. Bu bayrak yarışı nesillerdir sürüp giderken o pırıl pırıl parlayan heyecanlı öğrencilerden biri olarak birlikte olmanın şehre karışmanın, dere tepe demeden sanatı kucaklayıp onu arzu edene taşımanın gücünü, neredeyse doğru dürüst bir yolu bile olmayan köylere tiyatromuzu taşımaktan alıyorum. 

Devlet Tiyatrolarının pandemi süresince tiyatronun varlığını sürdürmek için hayata geçirdiği Kamyon Tiyatrosu’na iki sezon boyunca katılmamız ve görevimizi en iyi şekilde icra etmemiz de bu gücün şahikasıdır. 

Kortej yürüyüşlerimizde şehrin içini delip geçen bayrakları tutan ellerin, oyun bitince ve karanlık çökünce selama duran sanatçıları alkışlıyor olması aslında anlatılanın ve sahnede yaşanılanın ne kadar gerçek olduğunun kanıtıdır. Bu gerçekliğin tam ortasından sesleniyor ve tekrar söylüyorum: ‘Herkesin tiyatrosu, herkes için tiyatro’yuz .