BİR VİYANA HAZİNESİ

Dışından belli oluyor zaten; üstünde, mitolojik kahramanlar, sanatları simgeleyen heykeller var. Gökyüzüne
uzanan bazıları da Rubens, Raphael, Tiziano gibi sanatçıların heykelleri. Roma, Bizans, Floransa alegorileri
de cephenin orasına burasına serpiştirilmiş.

 

Bu görkemli bina, bir ailenin sanat koleksiyonu için inşa edilmiş. Yapılalı 130 küsur yıl olmuş ve artık içindeki
altın çanaklar, fildişi heykelcikler, binlerce tablo, mermer heykeller filan o aileye değil, Avusturya ahalisine
ait.

 

Viyana Sanat Tarihi Müzesi (KHM), saraydan bozma müzelerden biri değil. Değişik sanatların bir araya
gelip bütün oluşturduğu bir bina: Sadece mimari değil yani, binanın kendisi resim, heykel gibi sanatları da
içeren bir sanat eseri. Salonlardaki süslemeler orada sergilenen eserlere göre tasarlanmış. Bina simgeler
ve sürprizlerle dolu. Habsburg ailesinin ihtişamının görünür bir nişanesi!

 

Giriş kapısı öyle büyük, öyle ağır ki, insan içine girdiği binanın lalettayin bir konak yahut saray olmadığını
hemen anlıyor.

 

Girişteki sahanlıktan hem karşıya hem sağa ve sola gidiliyor merdivenlerle… Sağa doğru tırmananlar,
duvarları Eski Mısır hikâyeleri anlatan bir salona giriyor önce. Bu duvar resimleri, 1873 Viyana Sergisi’nden
alınıp da kullanılmış. Sadece insan ve hayvan mumyaları da değil tabii bu bölümde sergilenenler… Zengin
bir obje koleksiyonu var, Habsburg Ailesi gayet koleksiyonsever bir aile çünkü. Kuşaklar boyu biriktirmişler.

 

Katın devamında Antik bölüm var. Ağustos ayına adını veren ilk Roma İmparatoru August’un hüküm
sürdüğü her yere -halkla ilişkiler çalışmaları gereği- gönderdiği ve yüzünün çopur değil de kaymak gibi
göründüğü büst burada. Sol dirseğiyle bir ağaç gövdesine yaslanan Afrodit de burada. 2400 yıllık mı, 1900
yıllık mı olduğuna karar verilemeyen heykel, koleksiyon koleksiyon gezip 1923’te Avusturya Macaristan’ın
son imparatoru Franz Ferdinand’dan müzenin mülkiyetine geçmiş.

 

Sağdaki değil de soldaki merdivenlerden tırmanınca, sanat hazineleri dairesine ulaşılıyor. Ihlamur
ağacından Gotik heykelcikler, şöyle bir bakınca cam zannedilen ama necef taşından yapılma sürahiler,
zamanında „lüks“ lafının tam karşılığı olan tapiseriler (dokuma resimler), fildişi, altın, gümüş objeler
burada. Bir imparatorluk ailesinin prestijini gösteren ne varsa o: Egzotik deniz kabukları mesela; sadece
büyük servet sahiplerinin sahip olabildikleri zamanlarda hazine dairelerine girmişler.

 

Sanat Tarihi Müzesi, Habsburglar’ın sadece müziğe değil resme de düşkün olduklarının -ya da yatırım
yaptıklarının- kanıtı. Çok büyük ve önemli bir koleksiyon; burada 15. yüzyıldan 18. yüzyıla İtalyan, 15-16.
yüzyıl Hollanda, 17 yüzyıl Flaman, Alman, İspanyol ve azıcık Fransız resim tarihinden eserler var -azıcık,
çünkü Fransızlarla yan yana değil, daha ziyade karşı karşıya ilişkileri…

 

Müzede, Arşidük Leopold Wilhelm’in kurduğu resim galerisinden, yalnızca onun koleksiyonundan 1400
resim olduğunu ve aralarında Jan Van Eyck, Rubens ve Sir Antony Van Dyck’ler olduğunu belirteyim.
Leopold Wilhelm Beysiz pek zayıflarmış bu koleksiyon.

 

Düklerin, imparatorların, prenslerin resim koleksiyonuna yakışacak şekilde dünya resim tarihine damgasını
vurmuş sanatçıların eserleri var bu müzede: Pieter Bruegel’in meşhur Babil Kulesi resmi, Guiseppe
Arcimboldo’nun sebze ve meyve figürleriyle yaptığı portreler -Arcimboldo zaten saray ressamı -, Giovanni
Bellini, Raphael, Diego Velázquez... Geriye pek az eser bırakmış Vermeer de var, hayat boyu oradan oraya
kaçıp durmuş, Barok resimde ışığı, karanlığı kullanmanın temelini atmış Caravaggio da…

 

Hatta resimler, müzenin boyutlarını da biçimlendirmiş: Yağlıboya tabloların bulunduğu salonun tavanı,
Rubens’in devasa altar resimleri nedeniyle bu kadar yüksek!..

 

Bina inşa edilirken Yeni Rönesans stili seçilmiş. Malum, Rönesans İtalyanca yeniden doğuş anlamına
geliyor. „E ama Rönesans 600 yıl önceki dönem, bu bina 150 yıllık bile değil“ derseniz haklısınız. 150 yıl
önce, bütün sanat stillerini tekrarladıkları bir dönem. Historismus deniyor bu döneme… O yüzden adı
„Yeni“ Rönesans. Müzenin sahanlığındaki tavan resimleri o yüzden Rönesans ustalarıyla bezeli. Sütunların
arasında, bugün Viyana’nın alameti farikalarından sayılan Öpücük resmini yapan Gustav Klimt’in, kardeşi
Ernst Klimt ve Franz Match’ın yaptığı sanat tarihini anlatan resimler var.

 

O sahanlıktan çıkarken, Anton Canova’nın mitolojik bir hikâye anlatan heykeli süslüyor müzeyi. Çıktıktan
sonra mücevher gibi bir kubbenin altında bir pastane-lokanta var. Bu müzenin zenginliğini borçlu olduğu
imparatorların fresklerinin olduğu bir kubbenin altında yenilip içiliyor. Mecburen, çünkü görülebilecek,
uzun uzun bakılabilecek yüzbinlerce „şey“ var Viyana Sanat Tarihi Müzesi’nde. Soluklanmak şart.